Her insan kendi görüş sahasının sınırlarını, dünyanın sınırları olarak kabul eder.
Arthur Schopenhauner
Ve "Büyük mü yoksa küçük mü bir daire çizdiniz?" diye sorar. Bazıları küçücük bir daire çizerken bazıları tüm kağıdı doldurmuştur.
Ve sonra "Dairenin, tam ortasındaki nokta sizsiniz. Daire ise sizin yaşadığınız hayata koyduğunuz sınırlamayı temsil eder. Siz kendi dünyanızın merkezisiniz." der.
"Şimdi daireyi silin. Artık büyük yad a küçük olmasının hiçbir önemi yok. Geriye sadece nokta kaldı. Şimdi sınırı olmayan bir dairenin merkezindesiniz. Ve istediğiniz hayatı yaşama özgürlüğünü elde ettiniz."
Baktığımız zaman, gerçekten de insanların yaşamlarını, düşünce yapılarına göre oluşturduklarıyla sınırladıklarını görebiliriz. İnsanlar başlangıçta bir şeyleri elde etmek için çaba harcarlar. Ancak hayali bir engele ulaşana kadar devamlı ilerlerler. Sonra kendi dayattıkları, sınırlayıcı bir tutum yüzünden dururlar. Ve potansiyellerini kullanmadan, yaşam tabakasını olduğu gibi kabul ederler. Kendilerini düşüncelere, hareketlere ve sonuçlara hapsederler. Böylece de kendi koydukları sınırların ötesine geçemezler. Halbuki bizler bir şeylere takılıp kaldığımız zaman cevaplar ve çözümler aramamaya başlarız. Çünkü istemeden bize yeni kapılar açabilecek, farklı bakış açılarının ortaya çıkmalarını engellemiş oluruz.
O nedenle de bizler hayatta ancak kendi oluşturduğumuz sınırlarımız kadarız. Oluşturabildiğimiz sebepler kadarız. Bize verilen sorumluluk kadarız. Cevaplarını aradığımız sorularımız kadarız. Tercih ettiklerimiz kadarız. Seçeneklerimiz kadarız. Algıladıklarımız kadarız. Merak ettiklerimiz kadarız. Düşündüklerimiz kadarız. Yaptıklarımız kadarız. Hayatta oluşturduğumuz eylemlerimiz kadarız.
Sabah uyandığımız zaman ya kalkıp gördüğümüz rüya için gerekli koşulları oluşturmak için çabalarız ya da tekrar uyuyarak, rüyaya kaldığımız yerden devam ederiz.
Dünyada değişiklik yapmakta başarılı olanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder