9.5.12

ben, sen, o, biz, siz, onlar

ben bazen kendimi bir şeye çok fazla kaptırıyorum. bu, herhangi bir şey olabilir. bir fikir, bir his, bir hareket, bir söz... ufacık bir şey bile yeterli oluyor kendimi kaybetmeme. günlerce, haftalarca hatta bazen aylarca sürdüğü oluyor bunun. kimi zaman aynı şeyi -tek bir şeyi düşünüyor, kimi zaman da tek bir hissin tesiriyle günler geçiriyorum. öyle günlerde galiba geçici delilik yaşıyorum. geçici delilik diye bir şey yok tabi, ben şimdi buldum. ama öyle bir şey olsaydı, ben kesin yaşardım.

delilikle akıllı olmak arasındaki çizgi ne kadar ince acaba? ve ben ne kadar yakınım o çizgiye merak ediyorum. hani ufacık bir olay olsa, delirecek gibi miyim? ne olması gerekir o çizginin 'delilik' tarafına geçebilmem için? böyle sorular sorduğuma göre ben deliriyor olabilir miyim? ya da belki de ben zaten deliyim. ve siz de bunu ısrarla okuduğunuza göre benden farklı sayılmazsınız. ki ben bunları buraya okunsun diye yazıyorum, o da ayrı bir muamma.

asıl anlatmak istediğim son üç-dört gündür zihnimi iyiden iyiye meşgul eden bir düşüncenin varlığı. işin kötü tarafı o düşünce hissi alemime de tesir ediyor git gide. bunu istemiyorum. bunun ne kadar tehlikeli olduğunu eğer daha önce yaşadıysanız siz de bilirsiniz. bağlanmak korkusu bu. bir düşünceye, bir fikre, bir şeye deli gibi bağlanmak. onunla yatıp kalkmak, onsuz yapamamak. onun peşinde sürüklenmek. onun varlığına tutunmak. bahsettikçe yerleşiyor mu ne? insanlar kendi yarattıkları şeylere ölümüne inanır ve güvenirler. ve sonra da ölürler. inanmasalardı, daha farklı mı olurdu sonları? kim bilir belki de 'ölüm'e inandığımız için ölüyoruzdur.

neden böyle hisseder insan. neden tutunacak binlerce sebep varken, gider bir hayale tutunur? hayaller mi hayatta tutar bizi. bu alem, insanlar, hayvanlar, bitkiler, hepsinin hayatta kalabilmeleri için tutundukları bir hayali mi var yoksa. kendimizden başka kimsenin aynı tesir ve berraklıkta göremediği bir hayal... belki beni ayakta tutan da budur. belki benim hayalim de budur: hayal kurabiliyor olmak. biliyorum duygu dünyam çok karışık. lafın nereye varacağını merak ediyor olabilirsiniz. ya da etmiyorsunuzdur, sayfayı çoktan kapattınız bile. ama ben okumaya devam edenler varmış gibi düşünüp, onlar için yazacağım.

benim buna ihtiyacım var. aklımdaki beni korkutan o düşünceye... onun eksikliğini çok derinden hissettiğim için tutunuyorum ona. bir sebep yaratıyorum var olabilmesi için. onu ben yarattım, ona sadece ben inanıyorum. daha ne kadar sürer bilmiyorum ama sürdüğü müddetçe bana kötü zamanlar yaşatacak o. ve yapacağım tek şey onu yaşamak olacak. onu kabullenmek ve sona erene dek beklemek. bu bir hayal olabilir. benim sanılarımdan oluşan koca bir yalan. ona aldandığım için defalarca kez pişmanlık da duyabilirim. yanıldığım için, hata yaptığım için. bunun bir hata olduğunu kim söyledi ki. belki doğrusunu ben biliyorumdur. ve diğer tüm bilinenler yanlıştır.

insanın söyleyecek çok fazla sözünün olması da iyi değil. hangisinden başlayacağını şaşırıyor. sonra bu şaşkınlık yerini suskunluğa bırakıyor. konuşmamak gittikçe büyüyen bir şey oluyor. sonra birden patlayıveriyor. sözcükler saçılıyor etrafa ve kurduğun bütün cümleler yitip gidiyor tek bir kere bile söylenmeden. ben susmayı değil, konuşabilmeyi isterdim. ve tüm konuştuklarımda haklı olmayı. karşılığını bulmayı... suskunluk sinsi bir mikrop gibi hasta ediyor beni. konuşmadıklarım ve konuşmadıklarımız, aramızda geçmeyenler, aramızda gerçekleşmeyenler hasta ediyor beni, suskunluktan ölüyorum. oysa aslında ölmüyoruz hiçbirimiz. sadece susuyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder