ben bazen kendimi bir şeye çok fazla
kaptırıyorum. bu, herhangi bir şey olabilir. bir fikir, bir his, bir hareket,
bir söz... ufacık bir şey bile yeterli oluyor kendimi kaybetmeme. günlerce,
haftalarca hatta bazen aylarca sürdüğü oluyor bunun. kimi zaman aynı şeyi -tek
bir şeyi düşünüyor, kimi zaman da tek bir hissin tesiriyle günler geçiriyorum.
öyle günlerde galiba geçici delilik yaşıyorum. geçici delilik diye bir şey yok
tabi, ben şimdi buldum. ama öyle bir şey olsaydı, ben kesin
yaşardım.
delilikle akıllı
olmak arasındaki çizgi ne kadar ince acaba? ve ben ne kadar yakınım o çizgiye
merak ediyorum. hani ufacık bir olay olsa, delirecek gibi miyim? ne olması
gerekir o çizginin 'delilik' tarafına geçebilmem için? böyle sorular sorduğuma
göre ben deliriyor olabilir miyim? ya da belki de ben zaten deliyim. ve siz de
bunu ısrarla okuduğunuza göre benden farklı sayılmazsınız. ki ben bunları buraya
okunsun diye yazıyorum, o da ayrı bir muamma.
asıl anlatmak istediğim son üç-dört gündür zihnimi
iyiden iyiye meşgul eden bir düşüncenin varlığı. işin kötü tarafı o düşünce
hissi alemime de tesir ediyor git gide. bunu istemiyorum. bunun ne kadar
tehlikeli olduğunu eğer daha önce yaşadıysanız siz de bilirsiniz. bağlanmak
korkusu bu. bir düşünceye, bir fikre, bir şeye deli gibi bağlanmak. onunla yatıp
kalkmak, onsuz yapamamak. onun peşinde sürüklenmek. onun varlığına tutunmak.
bahsettikçe yerleşiyor mu ne? insanlar kendi yarattıkları şeylere ölümüne inanır
ve güvenirler. ve sonra da ölürler. inanmasalardı, daha farklı mı olurdu
sonları? kim bilir belki de 'ölüm'e inandığımız için
ölüyoruzdur.
neden böyle
hisseder insan. neden tutunacak binlerce sebep varken, gider bir hayale tutunur?
hayaller mi hayatta tutar bizi. bu alem, insanlar, hayvanlar, bitkiler, hepsinin
hayatta kalabilmeleri için tutundukları bir hayali mi var yoksa. kendimizden
başka kimsenin aynı tesir ve berraklıkta göremediği bir hayal... belki beni
ayakta tutan da budur. belki benim hayalim de budur: hayal kurabiliyor olmak.
biliyorum duygu dünyam çok karışık. lafın nereye varacağını merak ediyor
olabilirsiniz. ya da etmiyorsunuzdur, sayfayı çoktan kapattınız bile. ama ben
okumaya devam edenler varmış gibi düşünüp, onlar için
yazacağım.
benim buna ihtiyacım
var. aklımdaki beni korkutan o düşünceye... onun eksikliğini çok derinden
hissettiğim için tutunuyorum ona. bir sebep yaratıyorum var olabilmesi için. onu
ben yarattım, ona sadece ben inanıyorum. daha ne kadar sürer bilmiyorum ama
sürdüğü müddetçe bana kötü zamanlar yaşatacak o. ve yapacağım tek şey onu
yaşamak olacak. onu kabullenmek ve sona erene dek beklemek. bu bir hayal
olabilir. benim sanılarımdan oluşan koca bir yalan. ona aldandığım için
defalarca kez pişmanlık da duyabilirim. yanıldığım için, hata yaptığım için.
bunun bir hata olduğunu kim söyledi ki. belki doğrusunu ben biliyorumdur. ve
diğer tüm bilinenler yanlıştır.
insanın söyleyecek çok fazla sözünün olması da iyi
değil. hangisinden başlayacağını şaşırıyor. sonra bu şaşkınlık yerini suskunluğa
bırakıyor. konuşmamak gittikçe büyüyen bir şey oluyor. sonra birden
patlayıveriyor. sözcükler saçılıyor etrafa ve kurduğun bütün cümleler yitip
gidiyor tek bir kere bile söylenmeden. ben susmayı değil, konuşabilmeyi
isterdim. ve tüm konuştuklarımda haklı olmayı. karşılığını bulmayı... suskunluk
sinsi bir mikrop gibi hasta ediyor beni. konuşmadıklarım ve konuşmadıklarımız,
aramızda geçmeyenler, aramızda gerçekleşmeyenler hasta ediyor beni, suskunluktan
ölüyorum. oysa aslında ölmüyoruz hiçbirimiz. sadece susuyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder