*kardeş olmak güzel şey. belki küçükken farketmiyor insan ama, büyüdükçe anne-babanın varlığına duyulan bir ihtiyaç gibi oluyor kardeşlik. bir gün herkes gittiğinde, o yanımda, yakınımda olur mu dersin ey okuyucu? ona ihtiyacım var. ona her zaman ihtiyacım oldu. öyle pek abla-kardeş gibi davranamasak da, o benim en iyi arkadaşım oldu. ben iyice dramaya bağladım. birazdan yaprak dökümü'nü açıp izleyeceğim.
*insan 'hüzünlenmek'ten niye kaçar ki? hayır, hüzünlense ne çıkar yani? ben hüzünlenicem arkadaş. tutmayın küçük enişteyi.
*hata yapmaktan korktukça hata yapar ki insan. sen beni paranoyaya bağlarsan böyle, ben nasıl emin olayım yaptığımdan, nasıl durayım işimin arkasında? ben zaten gardımı düşürmeye dünden hazır bekliyorum. böyle insanlar var işte etrafta; kendileri hata yapa yapa, başkalarının hata yapmalarından şüphelenen şüpheciler... tedavi edilmeyen ruh sorunları yüzünden başkalarını hata yapmaya sevk eden paranoyaklar... size ünlü bi amerikan veciziyle seslenmek istiyorum: FUCK YOU!

*ben hala "deli kızım uyan" dinliyorum. yaklaşık üç saat oldu.
*eski çalıştığım yerdeki iş arkadaşlarımı özlüyorum. genel olarak stresli bi yerdi. üst yönetime çok yakın olduğumuzdan, bütün ceremeyi biz çekiyorduk. stres alt katmanlara inene kadar, biz yumuşak ince ipeksi dokumuzla sızdırmıyorduk anlayacağınız. kendi çapımızda yarattığımız hobi odamızı, o odaya yaptığımız kaçamak ziyaretleri ve tamamlanmayı bekleyen 'puzzle'ları, arkadaşların gizli gizli içtiği sigaraların dumanını bile özlüyorum. güzeldi be. güzeldi çünkü dertlerimiz birdi. hepimiz aynı şeylerden şikayetçiydik ve sorunun kaynağını biliyorduk. çözümü yoktu ve buna razıydık. dert ortaklığı gibi bir şeydi bizimkisi. böyle böyle alıştık birbirimize. aynı dili konuşuyorduk üstelik. bu da garip bir şey bence. dertlerden, sıkıntılardan bir ortaklık yaratmak... ben bunda nankör bir taraf da buluyorum açıkcası. hani içimizden birisi paylaşmasaydı bizimle aynı sıkıntıları, acaba arkadaş olur muyduk? bunun yanıtını aramak istemiyorum. çoğu zaman yemeğe bile gidemiyorduk. yine de güzeldi. aç kalsak da güzeldi. çünkü ortak olan bir şeyler vardı. aramızdaki bağı sağlamlaştıran bir şeyler. ya da her şey henüz taze olduğu için bana öyle geliyor da olabilir. şimdi başka bir yerdeyim. fikir edinmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum. ama bazı şeylerin değişeceğine de pek inanasım gelmiyor. ne demiş şair: "olacak olmakta olan"...
*bir gün herşeyinle dimdik
her türlü kavgaya hazır
çıplak gergin
her sözü verecek kadar aceleci
tutamayacak kadar unutkan
sade çaresizken kadın
genelde erkek..
kendi sözlerinin gölgesine hayran
hiçbir şey gerçek değil alkışlar yalan
hala bir çift çarpık bacak
kendi resmi resmiyle barışık
küs eskisiyle ve eski sevgililerin hepsiyle
ama hala çok güzel
hakkında konuşmak senin
ben senden bahsediyorum yine
kime darlansa kalbim kimin kılığında.
ne zaman aklım çıksa yerinden
tuzu ayarında gözyaşlarıyla
dönmeyeceğime inandığım günlerde
bu seyrüseferden
(bu seyrüsefer sözünün burada geçme sebebi
tamamen kelimeyi sevdiğimden)
diyorum işte bu sefer oğlum
işte bu sefer
olacak olmakta olan
yanacak yanmakta olan
yok çare akacak akmakta olan düşecek...
ama hala çok güzel
hakkında konuşmak senin
düşünmek seni en ayıp kılıklarda
en düşmüş saatlerde
hala güzel
hakkında konuşmak senin...
otuzu geçmişiz hiç haketmeyecek kağıtlarla
oysa boş kağıt vermişiz geçmeyelim
kalalım diye o sınıflarda
yalnız çirkince geçmiş bir gençliğin ağıtı
bu kadar acıksız olurdu zaten
çocuktum kürtlerin kuyruğundan bahsedilirdi
nicedir uyruğundan bahsediliyor
ve kim ne söylese bu mühim mesele hakkında
mühim kanamalar tespit ediliyor hastanın dosyasında
ve diyorum ki ben bazen
bu iki sevgilinin arasında
ve ikisinin eşit derecede akrabası
ilk kez bir düğünde adam hem erkek hem kız tarafı
bağırıyorum şaka yollu
olacak olmakta olan
yanacak yanmakta olan
akacak akmakta olan..
düşecek..
ama hala çok güzel
hakkında konuşmak senin.
bir beyhude çabasına daha girişmek
seni methetmenin. .
sana küfretmenin.
hala güzel
hakkında konuşmak senin
kökünü kendi sökmüş bir inatçı adamdır yurdum
hangi toprağa denk gelmişse
oraya salmış kılcallarını
ve hepsinden başka çiçek türemiş,
seçebildiğince yaban otlarının arasında..
çok şahane insanlardır
kendini soyacak kadar ahmak hırsızları ayırırsan
çok iyi şiirler yazdım
kötülerinin tamamını çıkarırsan.....
ama hala güzel
hakkında konuşmak senin
hatta aleyhinde!
bağır çağır hatta
yeri gelirse çok sağlam bir kaç gözyaşı eşliğinde
güzel...
hala güzel
hakkında konuşmak senin
dilimin dolanması her görüşmede
her karşılaşmada
yani her eski sevgililer bayramında hayatın,
güzel.
rakının ikinci dublesinde ilk karşımıza çıkanı
öptüren şey ne ise
bir şölenlik hatıra mı yoksa çift dingilli bir acı mı
yanısıra neyse artık o şey,
hani bir bıçak saplaması kadar hasmane
ve bildiğin cennet davetiyesi kılığında bir şey
işte ne ise o şey... o güzel...
hala güzel hakkında konuşmak senin...
*bir insanoğlunun kelimelerle oynama, o kelimeleri şekilden şekile sokup sonra da içlerine duyguyu sokma işinde; yani şiirde gidebileceği son nokta. şiirler arasında en çok 'en' e sahip şiir. birkaç kelimeye bu kadar mı çok anlam yüklenir? o kelimeler nasıl seçilmiştir ki o tonlarca duygu yükünü tam da hakettiği şekilde kaldırır? övmeye kalksam altında ezileceğim. o yüzden yalnızca şaşırıyorum.(horky, 27.01.2009 03:00)
*yılmaz erdoğan'ı mükremin çıtır zamanlarından beri severim. vizontele tuuba dışındaki filmlerini de severim. bknz. Neşeli Hayat. o nası güzel bi filmdir. ben galiba böyle senin-benim gibi adamların hikayelerinin anlatıldığı filmleri seviyorum. bi de Herşey Çok Güzel Olacak var. tamam, hiçbirimiz bi cem yılmaz, bi mazhar alanson olamayız ama ne bileyim işte, sanki bi yaz onların o beyaz toroslarına binip bodrum'a gitmişim gibi hissediyorum bazen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder