dertli miyim acaba? biraz öyle sayılırım. çözülmeyen düğümler düşüyor önüme, ondandır bu. ya da gördüğüm rüyaların tesirinden. kendimi odama kapatmak ve günlerce, dışarı çıkmamacasına, tek bir gazete, tek bir haber bülteni, okumadan, görmeden, işitmeden, yaşamın uğursuz akışı içinde kaybolmak istiyorum. kimseler bulamasın beni. unutup gitsinler hatta. "yahu bi gloomysun vardı, ne oldu ona" desinler. "alla alla, merak ettik bak şimdi" desinler. sonra başka işlere dalıp, unutsunlar beni yine. iyice unutsunlar beni. bir gün bi yerde ismimi görsünler, "bu ismi bi yerden hatırlıyorum ama nerden" desinler içlerinden. sonra çıkaramasınlar. düşünsünler düşünsünler, çıkaramasınlar. unutulmaya mahkum olayım, kimsenin hayatında bir iz bırakmadan çekip gideyim. çıkıp gideyim bu kapıdan. hani düşünmesem sonrasını, yaparım ama... çarparım bile kapıyı. öyle öfkeyle kalkarım ki yerimden. düşünmem gerisini, ardını. hani bi yapabilsem... ah, bi yapabilsem...
beni böyle tanımazlar ya, öyle bi şaşırtırım ki onları. bakakalırlar arkamdan bi süre. "ulan" derim. "ulan siz var ya, siz, siz var ya siz, ben ne diyeyim size daha? ne diyeyim ki size?" derim. bi diyebilsem, bi başlayabilsem, bi getirebilsem devamını. gözlerine dikerim gözlerimi, şöyle bi öfkeyle bakarım, acıyla bakarım, içimden geleni yapmanın verdiği rahatlıkla bakarım. ellerimi yumruk yaparım, vururum bile masaya gerekirse. kimseye minneti kalmamış, istediğini almış, kazanmış, başarmış olanlara özgü bi tavırla geçerim karşılarına dimdik. gözlerimi yerde gezdirmek de neymiş! öyle bi bakarım ki, içlerine işler bakışlarım. utanırlar neye benzediklerinden. utanırlar gördüklerinden. ben bi davransam, daha neler yaparım da... böyle içime kaçmasam, böyle sinmesem, böyle kabuğuma çekmesem kendimi, daha neler yaparım. ah, bi yapabilsem...
böyle durmasam, öyle gezinmese gözlerim yerde, ellerimi kavuşturmasam öyle önümde, bi ilk adımı atabilsem, bi başlasam yürümeye... kim tutabilir beni kim? ah, bi inansam asıl ne yapmak istediğime, asıl ne olmak istediğime ve aslında kimleri hayatımda tutmam gerektiğine. neyi istediğimi bilmeden, hep bir şeyler isteyip durmaktan yoruldu ya bu ben! hızlı mı gidiyorum? bana yirmi yedi sene oldu gibi geldi oysa. dile kolay yirmi yedi sene. dile kolay değil de ya neye kolay? ey yirmi yedi sene, karşıma geç de sen söyle. dile kolay değil de neye kolay bu akıp giden, bu kaçarmış gibi geçip giden. sen zaman mısın nesin, dile gel de konuş. hadi kolaysa konuş, anlat bu olup biteni, bana ne ettiğini. yazık günah değil mi. ne yaptım da hakettim böylesini. ve sen bütün bu olup biteni bilen, gören, duyan. evet sen. bu mudur yani olup olacağı? çizdiğin bu mudur, kalemin bir buna mı yetti yoksa daha fazlası gelir miydi elinden? ah sen... bunların hepsine kâdir olan sen, kâdir olabilen sen... hepsi senin elinde değil mi. bana evet de çünkü buna inanmak istiyorum. böyle mi olması gerekiyordu, bu muydu bana yetecek olan. inan daha fazlasına ihtiyacım var ama söyleyemiyorum. söylemek istesem de söyleyemiyorum. hele bazen öyle bir isyan etmek geliyor ki içimden, yakıp yıkmak istiyorum elimde avucumda ne varsa. zarar ziyan olsun istiyorum her biri. değeri yok ki zaten hiçbirinin. değeri yok sahip olduklarımın, anılarımın, tanışlarımın. ben ne sanıyorum hem kendimi. ben neyim ki? yirmi yedi sene dediğin nedir ki? hiçbir şey... hiçbir değeri yok onca senenin. daha neler var kim bilir. ben bilmem, o bilir. o herşeyi bilen bilir. bana bunu reva gören. ah, bi sonu gelse, bi bitse şu bitsin artık dediğim. neler olacak ondan sonra gör bak sen. neler neler gelecek bu deli başa. belki yanacak belki yakacak belki de hiçbiri olmayacak. geldiği gibi terk edecek burayı. geldiği gibi gidecek. öyle sessiz, öyle usulcana.
siz söyleyin, kimim, neyim ben? neye benzetiyorsunuz beni baktıkça. beni tanır mı gözleriniz, beni bilir misiniz. söyleyin neyim ben sizin için. hangi gözle, neye bakar gibi bakıyorsunuz bana? sizin için ne ifade ediyorum ki böyle görmezlikten geliyorsunuz beni. zorlamayın, gülümsemek zorunda değiliz birbirimize. isteyerek yapmadığınız o kadar belli ki. konuşmayın, yüz çevirin benden, selamı sabahı kesin. ki onu da ara sıra veriyorsunuz ya. lutfetmeyin, zorlamayın. bırakın, olduğu gibi kalsın aramızdaki. gittiği yere kadar... olmuyor zaten, gitmiyor, ilerlemiyor sizle aramdaki. adı her neyse o şeyin, yürümüyor, bi yerde tıkanıp kalıyor. yetmiyor zaman, yetemiyorum size. sizin bildikleriniz, görmüş geçirmişliğiniz benim yaşımdan, boyumdan posumdan büyük. öyle çocuğum ki yanınızda. sanki muhtaçmışım gibi bir şeylere. sanki elimden tutulmasa, kendi başıma bi halt beceremeyecekmişim gibi... işte bu yüzden, sökün atın beni içinizden, asla varolmamışım, hiç dokunmamışım gibi elinize omzunuza. sırf bu yüzden sarın zamanı geriye, tanıştığımız güne dönelim. bizi tanıştıran bütün rastlantılara ya da önceden yazılmış alınyazıma lanet edeyim, küfredeyim. ağzıma gelen ne varsa söyleyeyim. çünkü bitsin artık bu dram, bu fotoroman tadında saçmalıklar. geriye pek birşey de kalmayacak üstelik. eğer böyle devam ederse. olacak olan bu. daha fazlası değil. işte bu, acı veren iliklerime kadar. bu, bozan dürüstlüğümü, beni yalan yanlışa sürükleyen. başkası değil, yalnız bu.
daha ne yazsam da anlatabilsem sizi sizden daha iyi bildiğimi. sizden sizin kadar nefret ettiğimi. evet ediyorum, hem de öyle bi nefret ediyorum ki, kelimeler nasıl yetersiz kalıyor, nasıl çaresiz kalıyorum bu hissin şiddeti karşısında. içimde kopan fırtınalara yalvarıyorum kopup terk etsinler bir an önce diye beni. ne olacaksa olsun diyorum bir an önce. ne olacaksa olsun. evet nefret ediyorum. hem de öyle bir kez değil, defalarca ediyorum. aylardır hatta yıllardır bununla uğraşıyorum. işim gücüm bu olmuş, karın tokluğuna kendimi örseliyorum. elime bir bıçak alıyorum. ortasına, iki göğsümün tam ortasına öyle ani, öyle kendiliğinden, öyle alelade, öyle rahat, öyle hissiz, öyle samimi, öyle korkusuz ve öyle istekli saplıyorum ki, ben bile şaşıyorum bir an bunu nasıl yapabiliyor olduğuma. duruyorum. tek bir kez saplıyor ve duruyorum. bıçağı saplandığı yerden çıkarmıyorum. kanım dahi akmıyor. o dahi bekliyor. dile gelmenizi. bir şeyler söylemenizi hakkımda. "dur yapma" demenizi. "affet bizi ne olur, allah bizi kahretsin" demenizi. bıçak kalıyor. tertemiz duruyor orada. içime sıcak bir şeyler iniyor sanki. nefes borumdan yükselen bir sıcaklık hissediyorum daha sonra. ellerim ayaklarım ben oynatmak istesem de, olmuyor. nefes alıp verişlerim hızlanıyor. ciğerlerime uğultulu bir kalabalık doluşuyor. işte o diyorum, o an geldi. yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştiriyorum. bakakalıyorsunuz. panik içinde telefona sarılıyorsunuz, ilk yardımmış çağırdığınız. oymuş beni kurtaracak, hayata döndürecek olan. oymuş beni yıllardır içinden çıkamadığım sayısız buhranın son bulduğu noktada, o mutlu anda, bana kalırsa hiç de gerek olmayan bir müdahaleyle yaşama döndürecek olan. beni yaşamaya değer kılan, buna hakkım olduğuna inanan. bana son bir şans verdiğinizi düşünüyorsunuz ya, ben sizin fikrinizi sikeyim. o alttan alan tavrınızı sikeyim. o samimi gibi duran ifadenizi sikeyim.
oldu mu?
hadi şimdi siktirin gidin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder