Doğdum. Yıllar evvel bugün doğdum. Yıllar boyu hediyelerle, en lezzetli sofralarda kutlandı bugün. Seni sevenler, senin hep doğum günü pastası kesmeni, pastandaki mumları üflerken kahkahalarla alkışlamayı, içinden gerçekleşmesini çok istediğin bir dilek tutmanı istedi. Hep bir arada, anımsanmaya değecek güzel hatıralarla geçirdiniz bugünü. Ama yıllar süren bu birlikteliğin ardından bir gün öyle bir hediye verildi ki sana, ne doğum günü pastasına, ne pastanın üzerine yerleştirilmiş mumları üflemene ne de kahkahalar içinde alkışlamalarına gerek kalmıştı. Çünkü o gün geldiğinde hepiniz başka türlü bir telaşın içindeydiniz. Başka türlü bir şey vardı kutlamak istediğiniz, kahkahalar eşliğinde alkışlara boğmak istediğiniz... Gülüşmelerinizde başka bir anlam vardı artık, bu senin doğduğun günün anlamına değil, daha başka, daha taze ve daha sevinçli bir sebebe dairdi ve sen yıllar boyu süren alışılmışlığın dışında başka bir şeye tanık oluyordun. İçinden koşmak geliyordu. Herkes seni unuturken, sen zaten unutulmak istiyordun. Başka bir şey istiyordun: küçük, minicik, yumuşacık bir çift eli tutmayı...
Yıllar sonra bir bebek daha geldi dünyaya. Dünyanın en güzel bebeği o dedin. Bir mucizeydi varoluşu, bir mucizeye tanıklık ettin. Minicik gözleriyle bakıyordu etrafına, başının ucunda onlarca erkek, kadın... Aylar süren bir bekleyişin sonunda, karşılarında gördükleri mucizeye şükrediyorlardı. Hepiniz şaşkın, hepiniz yorgun ama anne olan en çok yorgun... Mücadelesi, sabrı tek bir sebep, tek bir hayal, tek bir arzu içindi. Saatler süren acının ardından ağlamak istedi, çok ağlamak istedi. O'nu karşısında gördüğü ilk anda "çok küçük" dedi. Bak, bu senin oğlun dedik. Tamamen senin parçan... Ağlayamadı, acı acı yutkundu. Birileri geliyor, gidiyor, birileri bir şeyler konuşuyor, birileri çok mutlu... Ama o şaşkın, üstelik hayatının en büyük mutluluğunu layıkıyle yaşayamayacak kadar da yorgun... O, minik oğlunu seyrediyordu sessizce. O, onun her şeyi... Çünkü O, onun içinden, onun kanından, canından var oldu. Bir mucizenin neticesi olarak dünyaya geldi. Adını Asil Eren koydular. Bütün ömrü boyunca asil olsun, asil dursun, varoluşundan, onu "o" yapan şeylerden asla vazgeçmesin istediler. O, bizim minik prensimiz; Asil Eren'imiz...
Hoşgeldin aramıza dünyanın en güzel bebeği... Biz, bu küçük aile, yıllardır seni bekliyorduk. Senin varlığına duyduğumuz hasretle yanıp kavruluyorduk. Sana öyle müteşekkiriz ki... Umarım bu küçük aileye tükenmez bir kıvanç kaynağı olursun, seni herşeyden çok seven annene babana hayırlı bir evlat olursun. Her zaman mutlu, umutlu bir insan olursun. Seni çok ama çok seviyoruz çocuk.
Hoşgeldin Asil Eren...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder