*neden zorluyorsunuz? sevmek için, seviyor gibi görünmek için, aslında öyle olmadığınızı bile bile -öyle olmadığınızı ben de biliyorum- neden ama neden zorluyorsunuz? siz ki, kendi başına buyruk, (yaratıcının değil) kulların bahşettiklerinden ziyadesiyle faydalanmış/faydalananlarsınız. bunu bilmektesiniz ve kimseye minnet duymazsınız. duymazsınız çünkü karşınızdaki yapması gerekeni yapıyordur. aslında o bunu zaten "yapmalı"dır. siz ne istiyorsanız, o olmalıdır, o öyle olmalıdır. yapılmazsa hiçbir şey fark etmez. değişen bir şey olmaz. ne varsınız ne de yok. arada hiçbir fark yok.
*kafamın içinde davul zurna çalıyor, ben kalkmış vals yapıyorum.
*aylardır sevgimi, enerjimi ve hatta bütçemi böldüğüm, bölüştürdüğüm, harcadığım, önüne yığdığım bir kedim var. bu nasıl bir bağ, nasıl bir bağlılık aklım almıyor. on gün evvel yaptırdığım kısırlaştırma operasyonundan beri halsiz, bitkin, keyfi yok. bana öyle bir bakıyor ki... "ne yaptın bana" diye sual ediyor sanki. ben onu tanıyorum, canı acıyor. ıslak burnunu burnuma sürtüyor. kafasına geçirilen başlık yüzünden gövdeme iyice yanaşamıyor. ben eğilip değiyorum yüzüne. gözlerimi kapayıp burnundan öpüyorum. "sen" diyorum. "sen aylardır bana ne ettiğinin farkında mısın?". değil elbet. beni nasıl bir özveriyle ve gerginlikle uğraştırdığını nereden bilecek? bana ufacık, minicik, küçücük ama aslında çok değerli bir şey öğrettiğini nereden bilecek? seni çok seviyorum kızım. bu bir delinin kalemi olabilir ama deliler zaten kedi sever.
iki resim arasında beş ay :)
*öğretmezsen öğrenmem. göstermezsen bilemem. söylemezsen anlamam.
*ben yağmur yağdığında bile sokakta oynamaya devam eden çocuklardandım.
*Bir insanın en büyük hazinesi çocukluğudur demiş Alpay Erdem. (bana büyük bir hazine bıraktığı için, kendime çok teşekkür ediyorum.)
*kaçımız, geçmiş senelerin kullanılmamış ajandalarını günce yapmadı kendine? sanırdım ki, tek bir gün, yalnızca tek bir sayfaya yazılmalıydı, sığdırılmalıydı. boş bırakılmamalıydı. illa ki yazacak, illa ki sayfanın sonuna değin sürdürecektin cümleni. boş satır bırakmamacasına karalayacaktın bir şeyler. sayfalar, kalemini bastıra bastıra yazdığın sayfalar eskiyecekti. günce yazıyorsan, hakkını verecektin. sonra yavaş yavaş bıraktın, boş kaldı satırlar. koca bir sayfaya tek bir kelime yazdığın günler de oldu. ufak şeyler karaladın bazen de. aklından geçen imgeleri resmettin tükenmez kalemle. boş, kullanılmamış ajandaların dili olsa da konuşsa. mavi boyalı, eprimiş sayfaların arasında geçen bir çocukluk var, günlük tutmak deyince aklıma gelen...
*benim de bir kitabım olsun. çocukluğumu anlatayım.
*biri bana söylesin. ben görünmez miyim? tabii görüyorsanız eğer.
*sen kendini ne zannedersen, insanlar da senin öyle olduğunu düşünmeye başlayacaklardır diye bok gibi bir cümle kurasım geldi. insan sarrafı değilim ancak çevremden gördüğüm kadarıyla şu kadarını söyleyebilirim ki, öyle davrananlar gerçekten bir süre sonra ona dönüşüyorlar. yani olmak istedikleri veya olduklarını zannetikleri şeye. ya da onlar benim bu zamana kadar hiç görmediğim/bilmediğim/duymadığım birtakım gizli güçlere sahipler ve bu güçlerini kullanarak, karşılarındaki insanların düşüncelerine/inançlarına yön verebiliyorlar. böyleyse eğer, aferin onlara. bi gizli gücüm olmadı arkadaş şu fani dünyada. ne çilem varmış çekilecek. of.
*benim de bir kitabım olsun. çocukluğumu anlatayım.
*biri bana söylesin. ben görünmez miyim? tabii görüyorsanız eğer.
*sen kendini ne zannedersen, insanlar da senin öyle olduğunu düşünmeye başlayacaklardır diye bok gibi bir cümle kurasım geldi. insan sarrafı değilim ancak çevremden gördüğüm kadarıyla şu kadarını söyleyebilirim ki, öyle davrananlar gerçekten bir süre sonra ona dönüşüyorlar. yani olmak istedikleri veya olduklarını zannetikleri şeye. ya da onlar benim bu zamana kadar hiç görmediğim/bilmediğim/duymadığım birtakım gizli güçlere sahipler ve bu güçlerini kullanarak, karşılarındaki insanların düşüncelerine/inançlarına yön verebiliyorlar. böyleyse eğer, aferin onlara. bi gizli gücüm olmadı arkadaş şu fani dünyada. ne çilem varmış çekilecek. of.
*Sana yazılmış, hatta hükmü olmuş kaderi bile deneyerek öğreniyorsun demiş Seyit Ali Aral. öyle. bizim bunca canhıraş uğraşımız, aslında önceden, çok önceden verilmiş/hükmedilmiş kararlar zinciri. her halka birbirine sımsıkı bağlı ama bir gün tek tek kopacaklar, onu da biliyorsun. öyle bile bile yaşayıp gidiyoruz işte. ya senin bildiğin ya da O'nun bildiği şeyler. yine de bi deneyeyim diyorsun. denemekten ne çıkar diyorsun. diyorsun da diyorsun. O biliyor, bunu da biliyorsun. an geliyor, O'na sığınıyorsun, O'ndan umuyorsun. O bildiğini bilmeni istiyor zaten. O'nun da derdi bu: Sen. an geliyor, O'ndan kopuyor, uzak düşüyorsun. bildiğini okuyorsun. sen bildiğini okuyorsun da, senin okuduğunu zaten O yazmış ki. elinle, dilinle, kalbinle ettiğini, her bir zerreni yazmış, çizmiş. "ol" demiş, olmuşsun. sonra kalkmış, "ben kendi bildiğimi okurum arkadaş" diyorsun. sen öyle diyorsun da, senin defterini kimler yazdı biliyor musun? bilseydin, inan, aynadaki yüzüne bile yüz çevirmezdin.
*yazmak istiyorum.
*bir dünya düşlüyorum; "borç" diye bir şey yok, herkes "üstü kalsın" diyor.
*herkes zengin mına koyim!
*yazmak istiyorum.
*bir dünya düşlüyorum; "borç" diye bir şey yok, herkes "üstü kalsın" diyor.
*herkes zengin mına koyim!
tanrım! yazının sonuna kadar dayanamadım bile, bir an önce yorum yazmalıydım. blogunu bulduğum için nasıl şanslı hissediyorum anlatamam. aynı şekilde düşünen insanlar da sevindirici tabii ama aynı şekilde hissedenler bambaşka.
YanıtlaSilbirbirinden çok başka insanlarız ancak nasıl oluyor da aynı şeyleri hissedebiliyoruz bilmiyorum, ama eminim dünyayı kurtaranlar biz olacağız.
YanıtlaSil