16.8.13

bazen, bütün gün dört duvar arasında kalsam da, yılmayacağımı, yıkılmayacağımı, sıkılmayacağımı düşünürken, bazen de, kaldırım taşlarında, asfalt yollarda, toprak sokaklarda günlerce, gecelerce, yılmadan, yıkılmadan, sıkılmadan yürüyebileceğimi düşünüyorum. sanırım her ikisi de ben oluyorum. böyle gel-git düşünceler besleyip büyütüyorum.
bazen, 'bu' olduğumu biliyorum. adım gibi emin oluyorum hatta. ama bazen de, hayatımda bir kez olsun karşılaşmadığım, tanımadığım, işin aslı pek de tanımak istemeyeceğim biri oluyorum. yirmi yedi yıl dokuz aydır bu ikisini sırtımda taşıyorum. sizin gördüğünüz, bildiğiniz kadarıyla 'bu'yum. ama bildiğiniz 'o' için bir başkasıyım. her iki ucu da görebiliyor, her iki uca da varabiliyorum. bugün, "o kadar da berbat değil, güzel şeyler de var" diyebiliyorken, yarın aynı ağız insanlıktan tüm ümidini keserek -belki bir gün daha somut bir şeyleri keserek- en ucuz küfürleri savurabiliyor yaşadıklarına. karşınızda gördüğünüzün hangisi olduğuna dikkat edin. karşınızdakinin kim olduğunu iyi bilin. gidin, aynalarınızla yüzleşin. gidin, sevdiğiniz kadını altınıza almaktan başka, biraz daha başka, daha iyi bir şeyler yapın. gidin, hiçbir zaman yaptıklarının karşılığını tam olarak ödeyemeyeceğiniz o kadının, annenizin, yarasını otayın. gidin, her gün, hem de hiç yorulmamacasına, başının etini yediğiniz o adamın yanına oturun ve sadece susun. (evet, siz, kadınlar, siz hep çok konuşuyorsunuz). anlatmadıklarınız onlar için daha değerli çünkü. ki her şeyden bahsediyor oluşunuz, sizi onlar için eşsizleştirse de...
biliyorum, konuştuklarım başka seslerin yankısı. başka kadınların, başka erkeklerin beyin kıvrımlarında gevelenenler... (ki aslında çoğu içimden geçirdiklerim) bunu bilin, dinlemeseniz de, bir şeyler, kendimce anlamlı bir şeyler anlatmak yalnızca telaşım. görmüyor musunuz yalvarırcasına bakan gözlerimi. ne feri kaldı ne rengi. ama yine de umuttan yana. yani en azından içinizden birisinin bir gün fark edeceğinden yana neyden bahsettiğimi. biliyorum, o gün geldiğinde, hiçbir şey anlatmıyor da olacağım; öyle sevinçli ve bu yüzden öyle boş, bomboş şeylerden bahsederek... belki de elime kalem bile alamayacak bir doygunluğa varacağım. "yetsin" diyeceğim. "bu kadarı kâfi"...
siz en iyisi, beni değil, başkalarını dinlemeye devam edin. konuşulacak bir şeyleri vardır mutlaka daha.

http://www.youtube.com/watch?v=eO7tVypeYAo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder