9.12.13

diyeceğim şu ki:

bir gün, akşamdan,
konuşup anlaşsak,
desek ki, "sinemaya gitsek",
sonra buluşsak bir yerde,
farklı yönlerden gelip,
aynı noktalarda buluşan dostlar gibi,
sözleşsek yani öncesinden,
mesela bir otobüs durağında
ya da bir dükkan önü,
görünsem sana uzaktan,
kulaklığını çıkarsan kulağından aceleci
görebilsem gülümsemeni yüzündeki,
yakınlaşsam,
birkaç adım yürüsen sen de,
sonra tokalaşsak,
"naber nasılsın" sözcükleri
uçuşsa havada
buluştuğumuz yere en yakın sinemaya yürüsek beraber
ben o yerin hep kadıköy olduğunu düşlüyorum nedense
sevdiğim adamlarla hep kadıköyde buluştuğumdandır sanırım
o yol, o yolda açılan sohbet
hayatımın en güzel yolu olsa, en anlamlı sohbeti olsa
olabilir sanırım, neden olmasın
sinemaya girerken kapısını açsan benim için
içerisi sıcacık, soğuktan üşümüş ellerimiz
ve ben nedense hep kış olduğunu düşlüyorum mevsimin
gişede yüzüme baksan, "hangi koltuk olsun" diye sorsan
bir de "bence" desen, "G13-14"...
sence üstüne bir söz diyebilmem mümkün mü
patlamış mısır alsan ya bana
ama öyle arkadaşça, dostça bir tavırla
içinde akan bir nehir yokmuş gibi
denizini bulmamış gibi uzun zaman sonra
yanyana, kıpkırmızı koltuklara otursak
elimizde meşrubat şişelerimiz
ışıkları söndür makinist,
filmi de sona sarma
perde nasıl da güzel, nasıl da hoşnut
karşısında onlarca yüz,
kadınlı-erkekli
çocuklu-ihtiyarlı
perdeden gülümseyen onlarca güzel kadın, yakışıklı erkek
hepsi uydurmaca bir hikayenin başrolü
filmi bırakıp bir an, yüzüne baksam başımı sana doğru çevirip
sen de baksan bana, gülümsesen hatta
anladın biliyorum, anladın
ben konuşmadım ama sen anladın
sonra yüzlerimiz tekrar perdeye çevrilse
ve film,
kaldığı yerden devam etse...

böyle küçük,
böyle mütevazı şeyler işte aklımdakiler.
soranı yok, bileni yok
kendime anlattığım kendi hikayelerim
yarım yamalak hayallerim
bazen sadece böyle yazmak isterim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder