evime giden tüm sokakları biliyorum.
ve o sokaklardaki evlerin duvarlarını, bahçelerini, kapılarını, bahçesinde büyüyen ağaçları vs.
kapılarının önünde oturan kedilerini bile.
evimi de biliyorum ya, hem de gereğinden fazla.
bir, kendimi bilmiyorum.
o evin içindeki ben'i.
evin dışındaki ben'i.
başka yerlerdeki ben'i.
bambaşka yerlerdeki ben'i.
uzay boşluğundaki ben'i.
tüm yaratılmışları biliyorum da, bir ben'i bilmiyorum.
dünyadaki tüm gözlerin gördüklerini biliyorum da, bir, kendi gördüklerimi bilmiyorum.
ne yaptığımı, ne konuştuğumu.
gün doğuyor, uyanıyorum, yine bilmiyorum.
neye benzediğimi sorsalar da söyleyemem.
anlatamam o nevrozlarımı, psişik ataklarımı.
tüm gün karşısında durduğum sevimsiz bir ekran ve aynı sevimsizlikte tuşlar
parmaklarımın çarptığı
gittikçe bana benzemeyen bir ben daha.
bir dönüşüm.
kökünden ziyan görmüş, hastalıklı bir dönüşüm.
herşeyin adı aynı, sanki herkes birbirinin aynı
hepsi birbirine benziyor, kafeslerin demir parmaklıkları bükülmüyor; kimse dokunmak istemiyor.
oysa parmakuçlarının bir hareketi bile yeterli olacak açılmaya.
o harekete bel bağlamışım, bekliyorum.
'yeteri kadar'ım.
azım, çoğum, öyle bir şeyim.
bilmiyorum.
ne olduğumu bilmiyorum.
kimim ben, kiminim ben?
bir hataya dair verilecek en büyük ceza, insanın içindeki aidiyet duygusunun yok edilmesi, belki de böyle bir hisse asla sahip olamaması.
ne kötü.
kötü günler kadar kötü.
kötü hatıralar, kötü karşılaşmalar, kötü konuşmalar kadar kötü.
ömrüm boyunca kendimi bir yere -bir şeye ait hissetmeye çalıştım. bunun için hala uğraşıyorum. ama sanırım yeterli değilim.
bu duygunun yerine koyabileceğim değerde hiçbir şey yok yeryüzünde.
yalnızca ait olmak istiyorum. bir yer, bir şey, bir insan bunu yapabilir. bana bu iyiliği yapabilir. bence hak ediyorum.
zor mu değil mi bilmiyorum. belki benim elimde belki değil. ama herhangi bir şey bunu benim için yapabilir. bu duyguyu bir gömlek gibi üstüme giydirebilir. bu o kadar zor olmamalı.
ne olduğumu, kim olduğumu, neye benzediğimi bilmiyorum.
ne konuştuğumu da.
bir gün, bir şey ya da biri çıkıp gelecek, karşıma geçecek ve "hadi, başlayalım" diyecek. o zaman tüm mevcudiyetim -o zamana kadarki tüm birikimim kendini buna adayacak, kendini sorgusuz sualsiz teslim edecek. o yüce mutluluğu -aidiyet hissini bana bahşedecek olan şeye, uzun lafın kısası, 'ait olacağım' şeye dönüşeceğim. işte o zaman, nihayet, ne olduğumu, kim olduğumu, aynaya döndüğümde neye benzediğimi ve konuştuklarımı dinlediğimde neyden bahsettiğimi öğrenmiş olacağım.
sorduğum tüm sorular geçersizleşecek ve ben
ait olmanın engin denizinde yüzgeç çırpan küçük mutlu bir balık olacağım.
(Mogwai - Happy Songs For Happy People)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder