23.4.15

aşık olduğunuz adamla (fakat bunu bilmeyen) bir sebeple (ya da birden çok) buluşacağınız güne uyanmak, o günün sabahının güneşli ve pırıl pırıl bir ilkbahar sabahı olması, evdeki sessiz, gergin hazırlanış, şehrin ona çok uzak bir yakasından yola çıkıp trafikte geçireceğiniz daha gergin dakikalar, buluşmak için sözleştiğiniz o noktaya varış (gerginlik son safhasında), ondan önce gelmiş olmanın yaşattığı hayal kırıklığı, hevessiz ve her an vazgeçip geri dönmeye meyilli huzursuz (tetikte) bir bekleyiş, onun sizi uzaktan görüp adımlarını hızlandırışı, acaba yüzümdeki gerginliği hissetmiş, etrafımı izlemekten kaçınışımı farketmiş olabilir mi, anlamış olabilir mi esasen neden burada olduğumu, onu birkaç ay evvel başka bir yere davet ettiğimde (yalnızca onu) bu başbaşa kalışın satır arasını okuyabilmiş olabilir mi, hissetmiş olabilir mi ona karşı her ne hissediyorsam işte, aklının ucundan böyle bir ihtimali geçirmiş olabilir mi, ondan hoşlanan bir kadının pek de manasız olmayan bu davetini geri çevirmeyişiyle, bu kadının zihninde, kalbinde, içinin derininde bir yerlerde, bir şeylerin kıpırdandığını, "belki"lerle yağmalandığını ve bundan sonra tek bir mantıklı hareketin ve düşüncenin onda barınmayacağını öngörmüş olabilir mi, bu kadına neler olacağının, başedemediği bütün bu şeylerle nasıl sarsılacağının onu ne kadar ilgilendireceğini hesaplamış olabilir mi, öngörmüş, hesaplamış ve hepsinin birer neticesi olarak, kendince bir çıkarımda bulunmuş diyelim ki, öyleyse bu adam bu kadına (bana) daha ne kadar kayıtsız kalabilir, kimyasal dürtülere karşı koyabilir mi, onu her şekilde kabul edecek, ona her şeyini verebilecek bu kadın göz göre göre kaybedilir mi, yok sayılır mı, buna izin verilir mi, aşık bir kadın bu kadar yalnız bırakılır mı, AŞIK BİR KADIN BU KADAR SESSİZ KALABİLİR Mİ?

az kaldı, sabrın tükenmesine, zamanın yitmesine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder