güzel ama işkence gibi bir şeyi sona erdirmek.
kendimden başka kimsenin bilmediği bir şeyi.
asla anlatamazdım bunun ne olduğunu.
anlatmak ihtiyacı duymadığımdan değil, küçük görürsünüz diye. basitleştirirsiniz diye. "unut, geç" dersiniz diye...
yalnızca ona sakladım. sakladıklarımdan yara aldım. hiç bilmeyeceği şeyler. (ama belki bilmek istediği)
insanın içine bir duygu gelip yerleşince, o duygunun yaşamının sonuna kadar orada kalacağını sanıyor. sık sık aklından geçmese bile, arada bir ihtimal veriyor; kendisi için eşsiz ve yerine konulmaz bir duygu olduğunun... zamanla şiddetinde başkalaşmalar oluyor o duygunun, ya artıyor ya azalıyor ya da öylece duruyor ilk günkü gibi. insan yarasına da acısına da sahip çıkıyor. kimi gün yalnızca onunla besleniyor. sonra bir gün çektiği açlık onu öldürüyor.
ben yaşamın bir harmonisi olduğuna inanırım. bunu karma felsefesiyle de ilişkilendirdiğim olur. hiçbir şey sebepsiz yere olmuyor. ya da olmayan şey, nedensiz; çünkü sadece olmaması gerekiyor.
kendimi telkin etmeye çalışıyorum. yaşayamadıklarım, biriken sürüyle pişmanlığım arasında boğulurken bile, kendime yardım etmeye çalışıyorum. binlerce "neden?" sorusu altında, hıçkıra hıçkıra duruyorum. buyum. ben hep böyleydim. kendimi artık kabullendim. değişmeyeceğim. kendi acımla besleniyorum. bu yüzden sanırım erken öleceğim. (umarım)
yumruklarımı sıkıyorum, tırnaklarım etime batıyor. canım acıyor, gözümde yaş birikiyor. zihnim bataklık gibi, içine düşen her fikri dibe çekiyor. ruhum sanki bir cisme bürünmüş, içimde öyle ağır, öyle yorucu bir varlığı var ki...
yazmak istiyorum. sayfalarca bu duyguyu, bu duygunun getirdiklerini yazmak istiyorum. dinlediğim şarkılar hep başka ama sanki hepsi aynı. sanki hepsi bu duyguya karşılık düşüyor; benim yazamadıklarıma, anlatamadıklarıma...
ona anlatmak isterdim. ona bir şarkı söylemek isterdim. söyleyemesem de, ona bir şarkı vermek isterdim. beni anlayacağından, beni böylece kabulleneceğinden öylesine emindim ki... beni yargılamayacaktı, beni yadırgamayacaktı... kendimden bile şüphe duyarken, bunu asla ondan beklemeyecektim. beni yanıltmayacaktı. ruhumun kavuşmayan eşi. fikrimin ince gülü.
aylar sonra 30'umu dolduracağım. o gün nerede olacağım, ne yapıyor olacağım. hayatta olacak mıyım? bu yazıyı okuyacak mı birileri? bu blogtaki diğer yazıları okuyacak mı birileri, hayatımın sona erdiği gün, en son hangi duyguyu hissetmiş olacağım içimde? bir şeyler değişmiş olacak mı birkaç ay sonra? yoksa ben yine aynı ben mi olacağım? insanlar belki fiziksel evrim süreçlerini tamamladılar ama duygusal evrimimiz hala devam ediyor. bırakın ayları, gün bazında bile başkalaşıyoruz. ben, 30'undan gün alan ben, birkaç ay sonra 30'una basacak ben, yine aynı ben...
hissedeceğim her şey belki aynı belki farklı ama hepsinin şiddeti AYNI olacak. açtıkları yaralar AYNI. düşürdükleri boşluklar, düşündürdüğü şeyler AYNI.
BEN HEP AYNI BEN.
bugün burada içimdeki en güzel hissin heba olup gittiğini yazarken de, Şubat'tan beri sürdürdüğüm o güzel hissi yaşarken de aynı BEN... hepsi ben...
tek farkı; O'nun içinde yer almayışı...
ne öyle ne de böyle...
bu yüzden daha fazla sürdüremeyeceğim bu hissi. çünkü sonu hep aynı. çünkü hissedeni ben; yine aynı...
hoşça kal... hoşça kal... defalarca sen hoşça kal...
- kanatları gümüş yavru bir kuş
https://www.youtube.com/watch?v=dsNORrbCVm8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder