bütün bir yaz sabahtan akşama kadar mezzanine dinlediğimi hatırlıyorum. 1999 senesiydi. aynı sene placebo "without you i'm nothing" albümünü de tekrar tekrar dinliyorduk. sonra deprem oldu. uzun bir süre müzik setini açmadık. müzik cd'leri de dolaba kalktı haliyle. depremin olduğu sabah sokağa indiğimizde placebo cd'sini ödünç aldığım arkadaşıma, "kusura bakma, cd'ni de yukarıda unuttum" dediğimi hatırlıyorum. kasap et derdinde, koyun can... o da "şimdi cd'nin sırası mı" demişti bana doğal olarak. ben zaten hep böyle olmuşumdur, en olmadık zamanlarda malın mülkün peşine düşmüşümdür. bisikletten asfalta uçardım, canımın acısını değil bisikletime bir şey olup olmadığını düşünürdüm. kafamı elektrik direğine geçirdim bir gün, beni kanrevan halde eve çıkarttılar, ben onca hengame arasında "şapkaaam, şapkam aşağıda kaldıııı" diye inliyorum. ben annemin yerinde olsam beni düştüğüm direğin dibine geri bırakırdım.
o sene öyle geçmişti işte. ergenlik dolu bir yaz. kimileri ilk aşkının şiddetini, arzusunu, kavgasını falan tecrübe ederken, ben evde eski defterlere öyküler yazıyordum. sürekli bir şeyler yazıyordum. şimdi hiçbiri yok. keşke saklamayı öğrenseydim. tabii o zamanlar yazdığım şeyleri benden başka kimse anlayamazdı, o da ayrı bir konu. hatta bazen öyle karmaşık cümleler kuruyordum ki, okuduğum zaman ben bile tam olarak neyi ifade etmek istediğimi kestiremiyordum. esasında zaten öyle olsun istiyordum. ben bile neyden bahsettiğimi tam olarak anlamayayım. kendimce şifreli konuşmak gibi bir şeydi. kendimi hiçbir yerde hiçkimseye ifade edemediğimden, yazdıklarımdan da farklı bir netice beklemek saçma olurdu. anlatmak istediğimi şifreleyerek anlatıyordum. hatta bir ara şifreli bir alfabem bile olmuştu. normal harfler yerine kendimce bulduğum çeşitli semboller kullanıyordum her bir harfin yerine. böylece gizli şeyler yazabileceğimi ve defterlerimi dolapların kuytu köşelerine saklamak gereksinimi duymayacağımı düşünüyordum. şifreli bir alfabem olmuştu ancak bir kez bile gizli bir şey yazmadım.
şimdi düşünüyorum da, bazı şeyleri çok geç yaşamış olmam benim için neyi değiştirdi? ya da şöyle sorayım, bazı şeyleri yaşamış olsaydım, bu, neyi değiştirirdi? yaşanmamış herşey sırrını koruyor hala benim için. belki de asla yaşamayacağım bir çoğunu. üzülürüm o zaman. hem de çok üzülürüm. insan üzüntüsüyle üstesinden gelebilir mi bu tür şeylerin? bu duyguyu uzun süredir yaşıyorum. çözülmeyi bekleyen bir düğüm gibi içimde bu. biri gelecek ve ilk ilmeği çekip koparacak. sonrası malum. arkası gelecek ve ben bütün düğümlerimden kurtulmuş olacağım. kimisi buna 'yara' der, ben düğüm diyorum. onüç-ondört yaşından bu yana açmayı bir türlü beceremediğim bir sürü düğüm. belki mazisi daha eskiye dayanıyordur. bunun için de birilerinin çocukluğuma inmesi gerekiyordur. o her kimse, elini çabuk tutsun lütfen. yirmi yedi yaşına geldim, geçiyorum ulan. el insaf.
içinizdeki ergeni yitirmemeniz dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder