Cem Yılmaz bize neler hatırlatıyor? Sıcak, çok sıcak bir temmuz akşamını mesela. Harbiye’nin kaosa dönüşen trafiğini. Sarı taksileri. Dumanı tüten sucuk-ekmek arabalarını. Yolunu bulmaya çalışan insan yığınını. Teri, yapış yapışlığı, daha fazla teri ve daha fazla yapış yapışlığı. Taksim’in pis sokaklarını. Kedileri. Kendisinin on katı olan köpeklere hırlayan yavru kedileri. Yürümeyi. Cevahir’den Harbiye’ye doğru yürümeyi. Sonra Harbiye’den Taksim’e doğru yürümeyi. Karanlığı ve tekinsizliği. Hiç uyumayan bir şehri. İstanbul’u. Ve gülmeyi. Yorulana dek, vücudundaki bütün kemikler acıyana dek gülmeyi. Yüzümdeki kasların gerginliğini. “Bi dur be adam” demek istemeyi. “Azcık dur, nefes alalım” demek istemeyi. Çirkin ama bi o kadar çekici bir adamın zekasıyla neler yapabileceğini. Baba olmak üzere olan bi adamın durgunluğunu. Ama içinde hep kalacak olan o muzırlığı. İnsanların durdurak bilmeyen iştahını. Bütün uyarılara rağmen sigara içmeye devam edişlerini. Kadınların mini elbiselerini, yüksek topuklarını. Yanlarındaki erkeklerin bakımsızlıklarını. Yorgunluğu. Bütün o yorgunluğa rağmen bize kahkahalar attıran o yüksek zeka ürünü esprileri. İsmail Türüt’ü, toblerone çikolatayı, Graham Bell’i, yanlış kişiye atılan mesajları, türklerin ingilizce konuşma kabiliyetlerini ve şu anda aklıma gelmeyen onlarca espriyi. Cem Yılmaz bize dün gecenin anısına şimdi bunları hatırlatıyor. Cem Yılmaz bütün kişisel, ulusal, evrensel sorunlara, sıkıntılara rağmen, yıllardır çokçokçok eğlenceli şeyler anlatıyor. Seni seviyoruz adamım! :)
25.7.12
Cem Yılmaz bize neler hatırlatıyor?
(24 Temmuz 2012 akşamının anısına)
Cem Yılmaz bize neler hatırlatıyor? Sıcak, çok sıcak bir temmuz akşamını mesela. Harbiye’nin kaosa dönüşen trafiğini. Sarı taksileri. Dumanı tüten sucuk-ekmek arabalarını. Yolunu bulmaya çalışan insan yığınını. Teri, yapış yapışlığı, daha fazla teri ve daha fazla yapış yapışlığı. Taksim’in pis sokaklarını. Kedileri. Kendisinin on katı olan köpeklere hırlayan yavru kedileri. Yürümeyi. Cevahir’den Harbiye’ye doğru yürümeyi. Sonra Harbiye’den Taksim’e doğru yürümeyi. Karanlığı ve tekinsizliği. Hiç uyumayan bir şehri. İstanbul’u. Ve gülmeyi. Yorulana dek, vücudundaki bütün kemikler acıyana dek gülmeyi. Yüzümdeki kasların gerginliğini. “Bi dur be adam” demek istemeyi. “Azcık dur, nefes alalım” demek istemeyi. Çirkin ama bi o kadar çekici bir adamın zekasıyla neler yapabileceğini. Baba olmak üzere olan bi adamın durgunluğunu. Ama içinde hep kalacak olan o muzırlığı. İnsanların durdurak bilmeyen iştahını. Bütün uyarılara rağmen sigara içmeye devam edişlerini. Kadınların mini elbiselerini, yüksek topuklarını. Yanlarındaki erkeklerin bakımsızlıklarını. Yorgunluğu. Bütün o yorgunluğa rağmen bize kahkahalar attıran o yüksek zeka ürünü esprileri. İsmail Türüt’ü, toblerone çikolatayı, Graham Bell’i, yanlış kişiye atılan mesajları, türklerin ingilizce konuşma kabiliyetlerini ve şu anda aklıma gelmeyen onlarca espriyi. Cem Yılmaz bize dün gecenin anısına şimdi bunları hatırlatıyor. Cem Yılmaz bütün kişisel, ulusal, evrensel sorunlara, sıkıntılara rağmen, yıllardır çokçokçok eğlenceli şeyler anlatıyor. Seni seviyoruz adamım! :)
Cem Yılmaz bize neler hatırlatıyor? Sıcak, çok sıcak bir temmuz akşamını mesela. Harbiye’nin kaosa dönüşen trafiğini. Sarı taksileri. Dumanı tüten sucuk-ekmek arabalarını. Yolunu bulmaya çalışan insan yığınını. Teri, yapış yapışlığı, daha fazla teri ve daha fazla yapış yapışlığı. Taksim’in pis sokaklarını. Kedileri. Kendisinin on katı olan köpeklere hırlayan yavru kedileri. Yürümeyi. Cevahir’den Harbiye’ye doğru yürümeyi. Sonra Harbiye’den Taksim’e doğru yürümeyi. Karanlığı ve tekinsizliği. Hiç uyumayan bir şehri. İstanbul’u. Ve gülmeyi. Yorulana dek, vücudundaki bütün kemikler acıyana dek gülmeyi. Yüzümdeki kasların gerginliğini. “Bi dur be adam” demek istemeyi. “Azcık dur, nefes alalım” demek istemeyi. Çirkin ama bi o kadar çekici bir adamın zekasıyla neler yapabileceğini. Baba olmak üzere olan bi adamın durgunluğunu. Ama içinde hep kalacak olan o muzırlığı. İnsanların durdurak bilmeyen iştahını. Bütün uyarılara rağmen sigara içmeye devam edişlerini. Kadınların mini elbiselerini, yüksek topuklarını. Yanlarındaki erkeklerin bakımsızlıklarını. Yorgunluğu. Bütün o yorgunluğa rağmen bize kahkahalar attıran o yüksek zeka ürünü esprileri. İsmail Türüt’ü, toblerone çikolatayı, Graham Bell’i, yanlış kişiye atılan mesajları, türklerin ingilizce konuşma kabiliyetlerini ve şu anda aklıma gelmeyen onlarca espriyi. Cem Yılmaz bize dün gecenin anısına şimdi bunları hatırlatıyor. Cem Yılmaz bütün kişisel, ulusal, evrensel sorunlara, sıkıntılara rağmen, yıllardır çokçokçok eğlenceli şeyler anlatıyor. Seni seviyoruz adamım! :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder