15.12.15


bazı soruları kendi kendime sorarak, yanıtı bulamayacağımı farkettim. ki çoğu kez aynı reaksiyonu göstersem de, moleküllerim doğuştan şüpheye meyilli. hala başka ihtimaller olabileceğine dair kuru bir inanç yer tutuyor içimde. yeşermesi için suya ihtiyacı var da, su verecek bir el yok. ya da zaten su bile yok. kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda dünyanın dönüyor olduğuna dair bir ipucu bulacağımı sanmam kadar aptalca bu yaptığım da; aynanın karşısına geçip, "seni tanıyorum" demek. otuzuna geldiğinde bile kendine ihanet edebiliyor insan. değişeceğini/dönüşeceğini sanıp, kafkalığa özeniyor. hipermetropinin tutsağı olacağım aklıma gelseydi, gözlerime iyi davranırdım. böyle böyle yanılıyor işte insan. yanılgılardan tesadüflere yol yapıyor. sanılarıyla kirleniyor esasen biraz. gerçeği sanılardan ayıklamak, arthur'un excalibur'u çekip çıkarmasından daha zor. niyetim bir arthur olmak değil zaten, "kendim" olayım, bana yeter. gezegende hala bir kütlem olduğuna göre, eldeki umudu eksiltmemek de bir yöntem olabilir bunun için. dünyaya çırılçıplak geldiğim ve öylece de kaldığım için binlerce kez şükür. aslında değişmeyen tek şey, değişmediğimi söyleyiş biçimim. yoksa otuz yıldır çıplaklığımızı örtmek için üstümüze almadığımız şey kalmadı. (beni giysiler değil, sözler ve davranışlar korudu güneş yanığından) başıma ne bok geldiyse de, olduğum gibi olmaktan geldi zira. başka türlü gibi, başka biri gibi davranmamak tüketti soyumu. bir sürüngenin tek hücreli canlıya dönüşümüdür bu hikaye. saçını sağa ya da sola ayırsan da fark etmiyor çünkü o saç hep bir tokayla tutturuluyor. ve o gözler hep bir çift mercek ardında karartma günleri yaşıyor. sonra asidi yüksek şekerli bir içeceği yudumlarken, küfrediyor içindeki buluğ çağı. kadınlar kapı önlerinde terliklerini bırakıp gidiyor, bense kaç çift naylon çorabın "darısı başına"larıyla yağmalandığımı sayıyorum. üstüme güldürüyorum ve zehri ruhuma zerk ediyorum. bunu kendime kendim yapıyorum. unutuyorum, saymayı bırakıyorum. lanet olsun, kendime söz bile veriyorum! "bu sefer" diye başlayan cümleler kuruyorum. bu sefer de olmuyor maalesef. en iyisi kalemi bırakmak, kağıdı yırtmak. histerilerim hep nevi şahsına münhasır.
bazı şeyler gelip geçici ama insanın içindeki, varlığından emin olduğu o şey hep kalıcı. ona inandıkça, zincirlerle sana bağlı. bu da böyle bir şey işte. başlangıçsız ve sonuçsuz. otoban kahpesi. doğduğunda tanrının sana bahşettiği yaka iğnesi. bazı şeyler gelip geçici evet, ama bazı şeyler, yüzsüz ve davetsiz bir misafir gibi, sanırım sonsuza dek kalıcı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder